27 Kas 2010

Sizce?

,
Aslında her şey 3 komutanın görevden alınması ile başladı...
Her ne kadar bakanların komutanları açığa alma yetkisi olsa da. Bu olayda, özel bazı durumlar vardı...
Şöyle ki...
Balyoz darbe planına karıştıkları iddia edilen komutanlar TSK iç tüzüğü gereğince atamaları yapılamaz.Buraya kadar her şey normal...
Ancak iş, bu TSK personellerinin kendi haklarını yüksek askeri mahkemesinden talep etmesiyle karıştı.
Çünkü mahkeme, komutanların lehinde karar verdi...
Hükümet ise, “Sen benim kararıma nasıl karşı karar alırsın” der gibi 3 komutan’ı görevden alıyor...
Ancak,bu olaya hiç düşündünüz mü? Hükümetin bu hareketi, nelerin başlangıcını beraberinde getiriyor?
Aslında bunu cevabını, bugün Taraf gazetesi manşetinde verdi...
Aynen şöyleydi manşeti: “Genel kurmayın tabelası inecek!”
Şöyle ki...
Komutanların kazandıkları bir askeri mahkeme kararını,sivil yönetim kabul etmediğine göre bu durum 3 komutan’ın görevden alınması değil 2 kurumun çatışması anlamını taşıyor...
Yada şöyle diyeyim: “Hükümet, askeri mahkemeye; sen ne dersen de ben bildiğimi okurum” demiş oldu resmen...
Peki bu durum, sizce ileri ki zamanlarda Taraf gazetesinin manşetini attığı durumun gerçekleşeceği anlamına gelmiyor mu?
Bilmem anlatabildim mi?
VOLKAN KAHYALAR

26 Kas 2010

"Pes!"

,
Memlekette ne kadar çok terzi varmış öyle…

Herkes düğmeyle yatıyor,düğmeyle kalkıyor…

Düğmenin başında kim olacakmış…

O sözünü geçirmiş, bu geçirememiş,o yüzden düğme ondaymış bunda değilmiş…

NATO toplantısı öncesinde ve toplantı sürerken konuşulan durumlar bunlar…

Bide toplantı bittikten sonra ki kısım var…

Gizli anlaşma yapılmışmış…

Yahu bir Allah’ın kulu çıkıp da demiyor ki: “Emperyalizm bu! Düğmenin onda bunda olması ne fark eder ki?!”

Yada birisi çıkıp demiyor ki: “Bu füzeyle 92 yılında şehit olan askerlimizle ırakta ölenler arasında insanlık namına ne fark var?”

Yahut demiyor ki: “Emperyalizm bu; dil,din,ırk fark etmez ki?”

Veya

Birisi çıkıp:“Dışişleri müsteşarı: “Amerika’nın Ortadoğu karakolu olacağız” dediğine göre bizde resmen emperyalizm’e hizmet etmiş ve Ortadoğu da ölen herkesten sorumlu olmuyor muyuz?” Demiyor…

Ama bazı kişiler, tüm bu olanlara rağmen emperyalizmle savaşan Lübnan’a gittiği zaman krallar gibi karşılanıyor!

“Pes!”

VOLKAN KAHYALAR

25 Kas 2010

"Utanıyorum!"

,
“Kamu malı olan hapishanenin zarar gördüğünü düşündüğümüz için mahkemenizde tanıklık yapmak istiyoruz.”



muhtemelen böyle demiştir Adalet ve Dış işleri bakanlıkları adına (daha doğrusu devlet adına )Bayrampaşa cezaevinde olan katliamın mahkemesinde hazine vekili Nilgün Güvenç...



Çünkü Nilgün Güvenç'in mahkemeye talebi bayrampaşa cezaevinde olan katliamda ölen kişilere yönelik değil aksine bu davada kamu malının zarar görmesine yönelikti...



Ben bu durumu öğrenince hemen aklıma eski bir röpörtajda Abdullah Öcalan'ın söylediği sözü geldi...



Aynen şöyle diyordu: “Çocuklara sıkılan kurşunlara karşıyım.”



Muhabir söze açıklık getirmek için “neden peki?” Diye bir soru sormuştu..



Abdullah Öcalan'ın sözü çarpıcıydı: “kurşuna yazık,israf olmasın! Çok maliyetli oluyor onlar bize!”



...



Bu sözü okuyunca kanım donmuştu...



Bana göre;



Devleti mahkemede temsil etmek isteyen bir kişinin bu sözleri ifade etmesi devletin düştüğü “zihniyetin” Abdullüh Öcalan'ın zihniyetinden farklı olmadığını açık bir biçimde göstermektedir!



Çok yazık!



Sizin yerinize “utanıyorum!”



...



VOLKAN KAHYALAR

24 Kas 2010

Sabun!

,
Madımak oteli devlet tarafından satılacakmış…

Ne güzel…

Ben bir “faşist” olsam hemen satın alırım orayı...

Ve hemen sabun fabrikası kurarım orada aynı Hitler gibi…

Kapısına önce “Bismillah” sonra da altına “Ya sev ya terk et” yazarım…

Evet evet bunların hepsini yaparım ben…

Nasıl olsa faşizm dizilerle, basınla, güdülen politikalarla yeterince revaçta…

Hem mahkemelerde artık eskisi gibi değil. Çıkarılan yeni yasalarla isteyen istediğini kesebiliyor, biçebiliyor hatta dikebiliyor bile…

Hem de baksanıza ülkede katliamların haddi hesabı da olmamaya başladı…

Ölen gazeteciler mi dersin…

Aydınlar mı dersin…

Halk mı dersin…

Askerler mi dersin…

Polisler mi dersin…

Yoksa

Kemalistler mi?

Yani anlayacağınız moda oldu artık böyle şeyler yapmak…

“ee o zaman modaya uymak lazım…”

En iyisi sabun fabrikası sabun!

VOLKAN KAHYALAR

20 Kas 2010

Bu haber ağlatır!

,
Belki duymuşsunuzdur. Çevik kuvvet artık yerli biber gazı kullanacak...

Hadi hayırlısı...

Çevik kuvvetin kullandığı bibergazı çok maliyetli olmaya başladığı için emniyet aldığı yeni karar ile yerli biber gazı kullanmaya karar verdi.

Ne mutlu bize!

Artık huzur içerisinde göz yaşartıcı bombalar yiyebilir herkes...

İstediği kadar da ağlayabilir...

Polis ise, huzur içinde aynı 1 Mayıs'da yaptığı gibi hastaheneye gaz bombası atabilir...

Hem zaten çok masraflı diye az atıyorlardı gaz bombasını “hakkını arayanlara” daha az atar şimdi...

Ayrıca böylece hastalarda huzur içinde hastalığını unutup “yaşasın yerli malı bu!” diye sevinç gösterisi yapabilir...

Haklarını yemiyelim iktidarın. “Yerli malı kullanın” diye az söylemediler...

Gerçi biz bulamıyorduk o bahsi geçen “yerli malını” ya oda ayrı bir konu...

Malum başbakanımız, “Devletçilik mi kaldı artık” deyip “özelleştirmelerin devam edeceğinin sinyallerini vermişti.”

Hal böyle iken gaz bombasının yerlisini alacaklarının haberini duyunca şaşırdım açıkcası...

Kendi kendime “demek ki varmış yerli olan bir şeyler” dedim...

ee ne diyelim o zaman: “Allah gaz bombasının da özelleştirilmesini nasip etsin! Yoksa diğer bombalar arkasından ağlar Maazallah!”

VOLKAN KAHYALAR

18 Kas 2010

!!

,
Farkında mısınız? Başlıklı yüzlerce yazı çıktı. Dikkat etmişsinizdir…

Ve yine dikkat etmişsinizdir. Bu başlıklara ait olan yazılar genellikle “Cumhuriyet tehlikede” farkında mısınız? İle başlayıp yine bu cümle ile biter…

Peki ya gerçek nedir? Bunun cevabı için soruya soru ile cevap vermek gerekiyor.

Cumhuriyet nedir?

Biraz Cumhuriyetin tanımı üzerinde araştırma yapılırsa şu ortak tanıma ulaşılır: “Başta devlet başkanı olmak üzere devletin başlıca temel organlarının belli aralıklarla yenilenen seçimlerle göreve getirildiği yönetim biçimidir.”

Tanım böyle der iken şu anki gerçek sistem böyle midir peki?

Hayır derseniz eğer sanırım sizin oluşan “kadrolaşmadan” haberiniz yok…

Burada tek tek bunları açıklamaya lüzum yok…

Biraz araştırma yaparsanız zaten göreceksiniz…

O halde son söz olarak şunu demek yerinde olur sanırım: “Cumhuriyet mi kaldı ki tehlikesi kalsın?”

VOLKAN KAHYALAR

İnşaatçının suçu ne?

,
Albay Dursun Çiçek’i herkes bilir.

Nasıl bilmesinler. Ergenekon’dan içeri gire çıka gire çıka askerlik görevini bırakıp gardiyanlık görevini yapmaya başlarsa şaşırmayın…

Bide inşaat işçisi Çiçek var…

Onu pek kimse bilmez ama…

İnşaat işçisi kendi parasını kazanmaya çalışan emekçi bir abimiz…

Ama Ergenekon’a göre daha düne kadar inşaat işçisi Çiçek abimiz, darbe yapmaya girişme şüphelisi olduğundan dolayı telefonu dinlendi…

Yani inşaat işçisi Çiçek abimiz usta başıyla yahut şefiyle harç muhabbeti, Ergenekon iddianamesinde suç unsuru olarak yer aldı…

O değil de acaba dinleyenler, inşaat işçisi çiçek abimizi her usta başıyla konuşurken; her harç dediğinde “şifreli mi konuşuyor acaba?” diye soru işareti mi sordular yahut şüphelendiler?

Yok abarttın o kadar da değil demeyin çünkü, kişilerin “makarna muhabbeti” bile iddianame de yer alıyor.

Hadi onu da geçtim Dursun Çiçek iddianame’ye itirazı avukatları tarafından yaptığında acaba “Bu iddianamede geçen kişi müvekkilimiz değil aksine inşaat işçisi çiçektir.” Dediğinde mahkeme ne diyecek?

Yahut tam tersi olarak düşünecek olursak eğer “inşaat işçisi Çiçek’in suçu ne? Harca az su koymak mı?”



VOLKAN KAHYALAR

14 Kas 2010

Yüksek bilinç(!)

,
Adı Celalettin…

Sinir hastası…

Tedavi görüyordu yakın zamana kadar…

Ancak tedavi başarısızlıkla sonuçlandı…

Adı Hüseyin… (Yahut Mahmut ne fark edecekse artık…)

Ortaköy’e gelmiş ve bir boğaz köprüsü’nün önünde fotoğraf çektirmek istiyor…

Makineyi çıkartıyor…

Bide bakıyor ki adını bilmediği (ki o Celalettin) birisi intihar girişiminde bulunuyor…

Çok heyecanlanıyor bizim Hüseyin…

Nede olsa sadece ekranlarda görmüştü birisinin öldüğünü…

Yahut tavuk keser gibi insan kesildiğini ilk defa televizyonda görmüştü…

Ama artık canlısını görmüştü karşısında…

E o zaman kaçar mı bu pozisyon?

Hemen davranıyor makinesine bizim Hüseyin…

Sonra…

Şüpheli bir paket Havalimanı önünde…

Polise haber veriyorlar…

Bomba imha ekibi geliyor…

Bizimkisi hemen meraklanıyor tabi…

Ee haklı tabi, arkadaşlarına anlatacak bizimkisi nasıl bomba gördüğünü düşünsene havayı… Kahveye girerken filan… Herkes onu parmakla gösterecek…

Farkındaysanız Celalettin’in intihar girişimiyle aynı karede yer almakla bu havalimanı olayının arasında hiçbir fark yok!

Örnekleri çoğaltmak mümkün…

Peki bu saçmalıklar nasıl oluyor?


Soruya soru ile cevap vermek gibi olacak ama yinede…
Soruyorum size: “Dünya da bu kadar çok dizi izleyen kaç tane millet var?”

Ve unutmayın ki dizilerde çok kolay adam öldürülüyor, ve çok kolay adam ölür…
Bunun yanında bide siz bilinç altı ne demek bilir misiniz?



VOLKAN KAHYALAR

8 Kas 2010

Go home Türkiye!

,
Türkiye nereye gidiyor?

Tüm haber ve tartışma programlarında bunu sürekli ama sürekli tartışılıyor…

Sahinden, Türkiye nereye gidiyor? Hatta ne gidiyoru resmen gitti?!

Aslında çok söyledik ama…

Demek ki suç bizde ki anlatamamışız! Sadece anlattığımızı zannetmişiz…

Türkiye’nin bunca zaman nereye gittiğini bir türlü anlatamamışız ki herkes ama herkes bu soruyu soruyor ve bir türlü cevap bulamıyor!

Gelin anlamayanlar için bu durumu birde şöyle anlatayım…

Türkiye nereye gitti biliyor musunuz?

Türkiye, attaya gitti…

E ne güzel işte biraz hava alır, gelir…

İyi de Türkiye, evine dönmek istemiyor ki…

Zaten sorunda burada…

Türkiye’nin gittiği yerde parası bitiyor…

Parası bitince ne olacak peki?

Aç kalacak…

Aç kalınca ne olacak peki?

Bildiğiniz üzere önce sinirlenir…

Sonra sağ sola sataşmaya başlar “bana yemek verin” diye…

Sonra…

Sonra, dayak yer oturur aşağı…

E ne yapmak lazım o zaman?

Türkiye’yi eve dönmesi için ikna etmek lazım…

Nasıl olacak peki o?

Bunu benden iyi siz biliyorsunuz aslında !

Bana sormayın boşuna…

VOLKAN KAHYALAR

4 Kas 2010

İKTİSAT "KANUNU"

,
İktisat basittir aslında…



En azından hayat bazında…



Para eşittir huzurdur.



Bu denklemi açarsak eğer. Paran varsa hiçbir derdin yoktur. O yüzden uzun yaşarsın…



Uzun yaşamak yetmez, mutlu da yaşarsın…



O da yetmez kültürlü ve dolu dolu yaşarsın…



Bu böyle gider. Sonu yoktur yani…



Yani para eşittir huzur o da eşittir sonsuzluk…



Fakir içinse durum farklıdır…



Para eşittir “çokomel”dir.



Yahut, çokomel eşittir “paradır.”



Yani bu denklem aslında bir önceki denkleme bağlıdır…



Dünyada kıt kaynak olduğu palavradır. Çünkü para hiçbir zaman kıt kaynağı görmez…



Al sana İktisat teorisi!



Hatta ne teorisi ne İktisatı! Resmen bu Hayatın yasası!



VOLKAN KAHYALAR

2 Kas 2010

İstanbul, "duy sesimi!"

,
Tarihin cilveleri çoktur...

Bunlardan bir taneside hatta bana kalırsa en önemlisi de 1.Dünya savaşının Çanakkale cephesinde gerçekleşmiştir.

...

İtilaf devletlerinin ülkemiz için gösterdiği çok büyük çabalara rağmen savaşı Türkiye halkı çok ama çok büyük fedakarlıklarla kazanmış ve Dünya tarihinde emperyalizmi yenen ilk ülke olarak adını tarihe kazanmıştır.

Ancak tüm bunlara rağmen savaşı müttefiklerimiz kaybedince gösterdiğimiz büyük başarılar boşa gitmiş ve o savaşarak geçemedikleri cepheyi kolaylıkla daha sonra geçmişlerdir.

Sonra...

Bunca zaman birlikte savaşan itilaf devletleri, konusu iki kıtayı bir birine bağlayan İstanbul olunca tam anlamıyla bir birlerine girmişlerdir.

İstanbul'u semt semt bölmüşler. İstanbul halkı, bir semtten ötekine geçerken kendi memleketi olmasına rağmen pasaportsuz geçemez olmuştur...

Hal böyle iken tekrar çok büyük fedakarlıklarla Atatürk önderliğinde Kurtuluş savaşı başlatıp çok büyük fedakarlıklarla bu savaş da kazanılmıştır.İstanbul tekrar eski haline dönmüştür.

Bunları neden anlatıyorum?

Çünkü İstanbul, bahsettiğim üzere çok önemlidir. Gerek coğrafi gerekse manevi açıdan...

Hatta bu şehir için ne kadar savaşlar verildiğini tarih boyunca uzun uzun anlatmaya bile gerek yok... Zaten biliyorsunuz...

Hal böyle iken, bu kadar önemli bir şehrin iki yakasını bir birine bağlayan sadece iki bağlantı var...

Bunlardan birincisi köprüler...

İkincisi İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri)

Ve bunlardan ikisi de özelleştirilecek. Hemde en fazla 6 ay içinde...

O değilde...

Acaba 6 ay sonra bizler İstanbul'un Anadolu semtinden Avrupa semtine geçemiyecek miyiz?

Siz zaten cevabını biliyorsunuz...

“ee ne yapacağız peki?” Mi diyorsunuz? O zaman az önce okuduğunuz özet yakın tarihimizi bir daha okuyun derim...

VOLKAN KAHYALAR
 

1 Fikir Ver ! Görüş, Yorum, Anlayış farkı... Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger Templates