22 Ağu 2010

Şimdi söz Bihter ile Behlül de...

,
Star haber bugün bomba gibi bir haber ile ana haberi bitirdi. Aşk-ı Memnu dizisi’nin Behlül’ne sormuşlar: “Yengen ile filmdeki gibi bir ilişki yaşar mısın?” Oda: “Bu resmen saçmalık” diye cevap vermiş. İyi de demiş…

Ama konumuz bu değil…

Bu sözler üzerine Star haber her zamanki gibi Türkiye’nin gerçek gündemini(!) bulmuşçasına havalara uçarak halka soruyor: “Behlül böyle dedi siz ne diyorsunuz?”



Öyle ya…

Doğru,tarafsız, dürüst habercilik bu işte…

Ülkenin gerçek gündemi bu işte…

Hatta bunun için referanduma gidelim…

Yine kimse neyi oylayacağını bilmesin… Yine sırf partisi “evet yada hayır” dediği için “evet yada hayır” desin.

Yine, Tayyip Erdoğan çıkıp meydanlarda bağırsın… “İnsanlık için… Demokrasi için…Edep için… Terbiye için… “evet” diyin…Evet!”

Yine Gandi Kemal bağırsın… “Recep bey, Behlül’ün Bihter ile o işi yaptığı havuzlu villaları sen iyi bilirsin!”

Yine, dokunulmazlıkları kaldırın ben korkmuyorum. Asıl dokunulmazlıklar kaldırıldığı zaman Bihter ile Behlül’ü konuşalım diye bağırsınlar.

Ve yine “Bihter ile Behlül’ü İsmet İnönünü bu hale getirmiştir.” Desin iktidar.

Sonra, Devlet bahçeli yerine Bihterin eşi, Behlül’ün amcası Adnan Ziyagil gelsin. Ve oda eşiyle yiyeninin ilişkisi hakkında PKK ile iş birliği içinde BDP yapıyor BDP! Diye bir yerlerini yırtsın!

İktidar, Ziyagil’in parasına kendi paralarını görmeyip hesap sorsun. “Nereden buldun o paraları, o havuzlu villaları, o fabrikaları?” desin…

Yine işsizlik konuşulmasın, yine Diyarbakır’da, Mardin’de, İstanbul’da, Adana’da, Uşak da işsizlik alsın başını yürüsün. Zaten işsizlik birkaç senedir tek tabanca takılıyor. Çünkü malum, onunla kimse uğraşmıyor…

Yine AŞ verilmesin doğuya, hele eğitim hiç verilmesin… Ama en sonunda onlara vermediklerini unutup: “Bu adamlar dağa çıkıyorlar, terör oluyor, hem bu ülkede yaşayacaksın hem de isyan edeceksin” Diye sitem et ve bir yerlerini yırt! (Zaten son birkaç senedir bir yerlerini yırtmak moda oldu. Böylece modaya da uyum sağlamış olursun)

Devlet hazinesinin içine edilsin…

Dış ticaret berbat halde olsun. Esnaf kan ağlasın, Herkese az para gelsin ama çok para “girsin” Sonra yine bu sisteme karşı gelenlere “Ergenekon, oldu sana oraya buraya kon” politikası güt…

Sonra… Sonra…

Pardon, senaryoyu fazla abarttım sanırım…

Yada acaba onlar mı fazla abarttı ben mi az söyledim?

Her neyse senaryoyu bırakalım da günümüze dönelim…

Şimdi, söz Bihter ile Behlül de…

VOLKAN KAHYALAR

19 Ağu 2010

iş işten geçtikten sonra..."her zaman ki gibi..."

,
Hürriyet gazetesinde dün bir haber çıktı, sonra da ana haber bültenlerinde gördük o haberi…

O haberlerde diyordu ki…

Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde iftar saatinde geldiği evinde eşinin, “Yemek yapacak birşey yoktu, yemek yok” sözleri üzerine bunalıma girip intihar eden Hacı Örüç’ün (40) evine, öldükten sonra yardım geldi. Silvan belediyesi aileye, kuru gıda yardımında bulunurken, 4 çocuğuyla ortada kaan Hediye Örüç, büyük üzüntü yaşıyor.

Şimdi anladınız mı neden biz sürekli “bırakın bu suni gündemi de esas meselelere bakın diye bir yerelimizi yırtıyoruz?”

Şimdi anladınız mı? Neden ekonomi diye boğazımız patlıyor?

Şimdi anladınız mı? Kimsenin umurun da değil boy yada soy…

Şimdi anladınız mı? Tam bağımsızlık ne kadar önemli?

Şimdi anladınız mı havuzla villa filan kimsenin umurunda değil…

Şimdi anladınız mı he? Şimdi anladınız mı?

Serbest piyasa’nın neden karşısındayız?

Şimdi anladınız mı terör neden bitmiyor?

Şimdi anladınız mı “analar neden ağlıyor?”

Şimdi anladınız mı hırsızlıklar neden çok?

Şimdi anladınız mı neden kimse önem vermiyor?

Şimdi anladınız mı eğitimin bile parasız olmadığını?

Şimdi anladınız mı? Bu ülkede her şey iş işten geçtikten sonra oluyor…

Şimdi anladınız mı neden bu ülkede kitap okunmuyor?

Şimdi anladınız mı emperyalizm ne kadar zalim?

Şimdi anladınız mı Denizler, Mahirler, Hüseyinler, Yusuflar neden öldürüldü?

Şimdi anladınız mı kriz neden ortaya çıkıyor?

Bu kadar kısa bir cümleden ne anlamlar çıktığını görüyorsunuz… Aslında devam edeceğim ama daha fazla yüreğim kaldırmıyor.

İzninizi istiyorum…

VOLKAN KAHYALAR

18 Ağu 2010

Gerçekçi olalım!

,
Gerçekçi olalım!


Referandumda hayır’ın yanında BDP boykot yapacağını söyledi. Gerçi Apo’nun: “Duruma göre değerlendirin.” Demesine rağmen bu boykot durumu her zaman olduğu gibi PKK,BDP iktidar anlaşmasının olduğunun büyük bir kanıtıdır.

Bunları nereden mi çıkarıyorum?

Parçaları sizde birleştirince muhtemelen bana hak vereceksiniz…

BDP milletvekilleri ya toprak ağası ya da toprak ağalarıyla sıkı ilişkiler içinde olan kişiler. Unutmayınız ki bu ağlar, AKP’yi doğuda ve güneydoğu da iktidar yaptılar. Ancak bundan önce AKP tabi ki diğer hükümetlerin iktidara gelmesini engellemek için toprak ağalarıyla bazı anlaşmalar yaptılar. Eğer iktidar bu toprak ağalarına iktidara geldikten sonra haklar verecekse bu takdirde hükümet bundan sonra ki seçimlerde kendi istediği kadar kalabilecekti.

Nitekim öyle de oluyor…

“Kürdistan” için söz veren iktidar (ki bunu haberlerdeki sözlerden, yazılardan, yorumlardan açıkça anlayabilirsiniz. Yavaş yavaş bize kabullendirmeye çalışıyorlar bu durumu. Ki bana kalırsa başardıkları da aşikâr…)

Bir taraftan direk halkın tepkisini almamak için PKK ya laflar sayarken öbür taraftan pazarlık aşamasında olunuyor.

Bunların yanında birde PKK’nın Kürdistan’ı istediği herkes tarafından bilinen bir gerçek.

Tabi birde…

DTP’nin kapatılıp yerine daha sert bir parti olan BDP’nin gelmesi ile normal şartlarda beraber yaşayabiliriz diyenlerin yerine Kürdistan istiyoruz! Ayrı bir ülke istiyoruz! Diyenlerin gelmesinin sebeplerinden bir tanesi de bu!

Yani birde elimizde PKK hariç BDP’de mevcut “Kürdistan isteğinde…”

Şimdi…

Tüm bu bilgileri toplayınca ortaya şöyle bir tablo çıkıyor…

“BDP = PKK” ama “DTP eşit değildir PKK”ya bu yüzden iktidarın taşeron olduğu ABD, iktidarı temize çıkarmak amaçlı yapılan bu referandumda “hayır” diyebilecek bir potansiyeli “boykot” ile sözde hayır derken ya da göreceli olarak “ protesto” ederken “evet”e katkı sağlıyor.

Alttan da Kürtlere “bakın biz iktidarla anlaşamıyoruz” palavrasını inandırmak amaçlı referanduma gitmeyin mesajları BDP tarafından veriliyor.

Yani, BDP’den boykota şaşırmamak gerekiyor.

Birde konumuz referandum olunca biraz da sonuçların büyük ihtimalle ne çıkabileceği konusunda birkaç şey söylemek istiyorum.

Cemaatlerin bu konu hakkında çok büyük çoğunluğunun “evet” dediğini düşünüp diğer taraftan MHP ve CHP’nin bir taraf AKP’nin de tek başına başka bir taraf olmasına rağmen tüm cemaatlerin oyunu aldığını da eklediğimiz de (bunu yapılan açıklamalardan dolayı biliyorum) şöyle basit bir sonuç çıkıyor:

Normal şartlarda AKP tek başına en az %42’lik bir potansiyele sahipken BDP gibi en azından %10’luk bir potansiyelin boykot ile çoğunluk olan AKP’ye yardım etmiş oluyor.

Birde oy kullanmayan kesim ile en az %5’lik CHP ve MHP’li olduğu halde “evet” diyenleride kattığımızda sonuç en kötü ihtimal ile %55 evet %45 hayır çıkacaktır. Ancak bu durum en kötü ihtimalle…

Biraz daha gerçekçi olursak eğer “Evet” ile “Hayır” arasında daha büyük bir uçurumun çıkması muhtemeldir. Ancak bu yazımdan da anlaşılacağı üzeri ne kadar “Hayır”cı olsam da sandıktan “Evet” çıkacağı aşikar… Bunu engellemek için ise tek çıkar yol “BDP’yi ve ufak bir kısımda olsa evet diyen sol görüşü “hayır” demek için ikna etmek. Bu şekilde bile cemaat desteği olan bir partiye en fazla oy olarak “yaklaşılır” ancak “geçilemez.”



Not: “Ben kesinlikle bazı partiler “hayır diyor diye hayır demiyorum.” Ben paketi okudum ve ona göre “hayır” diyorum.

Referanduma sunulan bu pakette güzel şeylerin de olduğu aşikar ancak evet dediğimiz takdirde bu güzel şeyleri misli misli bastıracak kötü şeyler olacağından dolayı “Hayır” diyorum. “Belirtmek istedim.”

VOLKAN KAHYALAR

14 Ağu 2010

Bu nasıl davadır?!

,
Size eğitiminiz için kolay bir yol göstereyim. Bakın ben 2 yıllık yüksek okul bitirdim. Ve size bu söyleyeceğim yöntemi uygulayacağım. Daha doğrusu uygulamak zorunda kalacağım. Çünkü bu gidişte başka çare kalmayacak.

Biliyorum, neden bahsettiğimi merak ediyorsunuz.

Söyleyeyim...

Ergenekon davasından bahsediyorum...

“Nasıl yani? Bu anlattıklarının eğitimle ne alakası?” Dediğinizi duyar gibiyim...

Çok ilgisi var...

Şöyle ki...

Ergenekondan acaba içeri atılmayan acaba kaç tane rektör kaldı?

Ben sayayim mi?

Gerek yok...

5 – 10 taneyi geçmez. Ama “ATILMAYAN”

Yani anlayacağınız üniversitelerin çok büyük bir çoğunluğu “Silivride...”

Aslında üniversitelerin merkezileşmesi için müthiş bir şey bu (!)

Öyle ya, benim gibi 2 yıllık okuyan kişiler bile Silivri gibi bir yere girseler hayatları kurtulur. Malum puansız üniversite...

Hem masrafta yok... En azından o anlık...

Mastırı yap çık...

Okulunu bitirdin mi? O zamanda işin kolay. Canın sıkıldığında bir günlük gazete okumana dahi gerek yok. Çünkü köşe yazarları orada... Bu yüzden haberin hasıda orada...

Gazete okumayı sevmiyor musun?

Ona da çare düşünülmüş...

Kitap yazarları da orada...

Kitabı ilk sen okursun kimse okumadan...

Hem bak, orada avukat bile olabilirsin... “Ben hukuktan anlamam ki”filan demeyin sakın.

Nasıl mı?

Çok basit...

Bu davada alınan kararların tam tersini düşün. Al sana hukuk mastırı bile yaptın. Hemde uygulamalı...

Daha ne istiyorsun ki?

Adamlar hizmeti ayağına kadar getirmiş. Birde diyorlar ki AKP Hiçbir şey yapmıyor. Daha ne yapsın efendim? Daha ne yapsın?

Hizmetse hizmet, eğitimse eğitim...

Daha bitmedi ama...

Askerliğini yapmadın mı? Kolayı var...

Zaten ordunun başları orada... Yavaş yavaş tugayı da tamamlıyorlar zaten...

Arada askerliğini çıkartırsın... Ne tescil ne bir şey...

İlim, irfanda da ilerleme var orada... Boşuna dışarıda bir şeyler bulup o tatlı kafanı yorma... Çünkü o da Silivride mevcut...

Askerler için kızıyorsunuz biliyorum. Şimdi diyorsunuz ki: “ Adamlar dağlarda teröristlerle uğraşıyor. Şehre geliyor vatan hainliğinden suçlanıyor. Ne iş bu?” Cevabı yine çok basit. “Birileri”onlar dinlensin diye bunları yapıyorlar... Hep yanlış anlıyorsunuz siz(!)

Bu davayı bu kadar labali şekilde anlattım çünkü, bu mahkeme ve daha oraya gitmeden tamamen taraflı olan basından dinleyip karar veren “parazit beyinli” şahsiyetler ancak bundan anlarlar...

Bunu nereden mi çıkardım?

Bana kalırsa Samanyolu Tv'nin haber spikerinin şu sözleri gayet açık ve net bu durumu özetliyor: “Ergenekondan yargılanacaklar ile Zongundakda ki maden kazası arasındaki bağı siz seyircilere bırakıyorum.”

Şimdi mantık çerçevesinde mahkemeyi izleyen birisi olarak soruyorum: “Bu nasıl bir mahkemedir ki, iddia makamı, hatta bırakın iddia makamını mahkeme başkanı hariç katip bile savunmaları dinlemezken, karar aşamasında hükümlü ne kadar haklı olursa olsun tahliye kararına red oyu verebiliyor. Hemde Hiçbir gerekçe göstermeden...”

Bu nasıl bir mahkemedir ki, elinde belge olmayan sadece uydurulmuş belgelerle gelinen ve bu belgeleri bir türlü kanıtlamayan taraf muhattap alınıyorda, aksini iddia eden ve bunu kanıtlayan taraf muhattap alınıp hükümlülük ortadan kaldırılmıyor?

Bu nasıl bir mahkemedir ki, bombanın bulunduğu evin o anki kiracısı değilde ondan 2 önceki şimdi ev ile uzaktan yakından ilgisi olmayan “eski” kiracı kişi bunu ispatladığı halde hükümlü oluyor?

Bu nasıl bir mahkemedir ki, delil olarak hükümlüye, gayri resmi aramalarda toplanan; kanıt olduğu iddia edilen materyaller sunuluyor?

Bu nasıl bir mahkemedir ki, asıl mahkemeyi yönlendirenler muhattap alınmazken bunu uzaktan yakından yapmayan avukatlar mahkemeyi yönlendiriyor diye hükümlü konumuna sokuluyor?

Bu nasıl bir mahkemedir ki, adamına göre mahkeme eşitliğini sağlıyor?

Bu nasıl bir mahkemedir ki, mahkemeyi yönlendirdiği ap açık ortada olan kişilere uyarı dahi verilmiyor?

Son kere soruyorum...

Bu nasıl bir mahkemedir?

Bana bu mahkemenin adalet dağıttına hiç kimse inandıramaz. Çünkü yok öyle Bir şey...

Bu mahkeme açık söylüyorum: “Komedi TV'nin 2 yılın en büyük komedisi adayı olacak kadar traji komik” bir “filmidir.”

Bu filmi çekenlerde bellidir. Çektirenlerde...

...

Not: “ Bu yazı, sınavsız geçiş ile (İster dikey deyin, ister yatay) “Silivri üniversitesinde” kısmi olarak ücretsiz mastır yapmamı sağlayacak güzel bir sınav kağıdı olsun... Bana şans dileyin...

Bu işsizlikte mastır yapmak Allah'ın bir lütfudur takdir ederseniz...

VOLKAN KAHYALAR


http://www.birmilyonkalem.com/
http://blog.milliyet.com.tr/
http://www.ulusalgundem.net/
http://www.gizlibelgeler.azbuz.com

Referandum ile Barış Manço'nun ne ilgisi var ?

,
Geçenler de elime. AKP’nin İstanbul il teşkilatı tarafından referandum hakkında basılan ufak bir kitapçık geçti. Daha ilk sayfasını açar açmaz karşıma “Her evet demokrasiye davettir” ibaresi çıktı.

Peki nedir bu “demokrasi”?

Sizin için araştırdım. Hem de çeşitli kaynaklardan…

Demokrasi: “Tüm üye ve vatandaşların, organizasyon ve devlet politikasını şekillendiren eşit haklara sahip olduğu bir yönetim biçimdir. (tr.wikipedia)

Halkın kendi kendini yönetimi halk idaresi (sevde.de)

Seçme özgürlüğü değil seçenekler özgürlüğü (ekşi sözlük)

Halkın kendi seçtiği temsilciler eliyle kendi kendini yönettiği devlet sistemidir. (antoloji)

Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi (TDK)

Her ne kadar tanımlar bir birine tam anlamıyla bir değilmiş gibi gözükseler de bir sitede bulduğum şu tanım aslında tüm bu tanımların ne kadarda yakın olduğunun en büyük göstergesi: “Demokrasi, iktidarın halkçı kökenli olduğunu savunan ve iktidarı halka dayandıran teoridir.” (Uslanmam.com)

Tanımlardan da anlaşılacağı üzeri halkın kendi isteğiyle seçmiş olduğu kişilerin sadece kendilerini seçen kişileri değil seçmeyen kişileri dahi feraha kavuşturmak amacı güden bir yönetim türü demokrasi.

Zaten işin pamuk ipliğine bağlı olduğu ve bu pamuk ipliğinin koptuğu yer burası…

Nasıl mı?

Ülkemizde ve Dünya’da Emperyalist düzen kendi çarkı işlesin diye kendi adamlarını başa getirmeye çalışır. Ancak halkın uyanmasını engellemek içinde oylama sırasında seçeceğimiz kişileri dahi kendi adamlarından oluşturur.

Amaç bellidir: “Başkasının topraklarını kendisinin yönetme arzusu…”

Başkasının toprağını kendi yönetsin ki, kendi toprağındaki kaynaklar yetsin de artsın bile…

Aslına bakarsanız, bize iktisat dersinde öğretilen Dünya’da kıt kaynak olduğu durumu dahi buna bağlanabilir. Çünkü Dünya’da kıt kaynak filan yoktur. Dünya’da kaynak çoktur. Ama bunu “insan egosu” emperyalizm ile “hep bana” sistemine dönüştürdüğü için, kaynak çok azmış gibi gözükür.

Aynı Emperyalizm, halkı bu sistemden uyandırmamak için eğitim, sağlık,din,basın vs. kullanır. “Ki bu sistem ile istediğini de alır.”

Bu sebepler doğrultusunda demokrasi getireceğiz diyenler genellikle… Genellikle mi dedim… Pardon… Her zaman olacaktı o…

Her zaman için kendi ceplerini doldururlar ancak halkın cebini asla…

Bunun temel sebebi de aslında çok basit…

Eğer halkın gerçekten geliri yükselirse bu durumda hem kendi ülkesinin mali düzeyi düşer. Hem de geliri yükselen halkı kömür, buzdolabı, çamaşır makinesi, altın gibi günlük eşyalarla kandıramaz…

İşte bu sebepler yüzünden bırakın sadece halkı dünya’nın uyanması şarttır. Esas o zaman gerçek bir demokrasi olur. Esas o zaman “evet, demokrasiye davet” olur.

Ancak bu sistem oluncaya kadar Emperyalizme ve demokrasi diye başımızın etini yiyenlere Barış Manço’nun sözleri gibi davranmalıyız…



Hayır hayır boşuna yalvarma inanmıyorum sana
Hayır hayır gözyaşına da hayır inanmıyorum sana
Hayır hayır yüzbin kere hayır acı çektirme bana
Hayır hayır yüzbin kere hayır inanmıyorum sana

VOLKAN KAHYALAR

http://www.birmilyonkalem.com/
http://blog.milliyet.com.tr/
http://www.ulusalgundem.net/
http://www.gizlibelgeler.azbuz.com

11 Ağu 2010

Toprak... "İBB"

,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün Kartal’da oluşturduğu Türkiye’nin toprak alanında uluslar arası akredite çalışmaları tamamlanmış ilk ve tek laboratuarının açılışı yapıldı geçenlerde.

Açılışı İBB başkanı Kadir Topbaş yaptı. Açılışta basına şöyle konuşmuştu Topbaş: “Toprağı çok iyi kullanmak gerekiyor. Çünkü 35 santimlik toprak tabakası 1050 senede ancak oluşuyor. Altından kıymetli bir değer. Bu değeri kullanmazsınız geri getirmesi imkansız sonuçlar doğurabiliyor. Bir karış toprağı kurtarabiliyorsanız insanlığa karşı bir vecibeyi yerine getirmiş oluyorsunuz.”

Evet doğru söylüyor Topbaş. Hatta çok doğru söylüyor da sadece doğru söylemek yetmiyor sayın Topbaş. Seçimler öncesi her tarafa tapu dağıtan siz değil misiniz? Ne yapıyorsunuz? Dediğimizde “evsiz mi kalsınlar” deyip seçimler sonrası yıkmıyor musunuz? Sonra hazır orası betonlaşmış diye çarpık kentleşme sebebi olmasına rağmen kulelerin, gökdelenlerin yada her ne derseniz deyin dikilmesine siz izin vermediniz mi?

O düşüncelerinizin aynı şekilde olduğu ve çok sevdiğiniz başbakanımız sayın Tayip Erdoğan: “ İstanbul çok büyüyor. Şehre vizeli giriş düşünüyorum.” Dediği zaman da nasıl oluyor da bu durumu onaylıyorsunuz? Sanki tüm bu sorduklarımı yapmıyorsunuz gibi…

Kelimeler tükendi. Yorum sizin…

VOLKAN KAHYALAR

www.gizlibelgeler.azbuz.com
www.birmilyonkalem.com
www.volkankahyalar.blogspot.com
www.ulusalgundem.net
www.blog.milliyet.com.tr

10 Ağu 2010

Yeter ki bir tarafın olsun!

,
Bu gün bir türlü bulamadığım ilk işimi bulmak için Atatürk havalimanına gittim. Tabi oraya gitmek için 2 araç değiştirmek gerekli. Malum şehrin bir ucunda havalimanı… İşte bu ulaşım keşmekeşinde metro’ya da binmek zorundaydım. Orada İBB( İstanbul büyük şehir belediyesi)’nin halkla ilişkiler amaçlı bastırmış olduğu dergiyi görüp okumaya başladım.

Derginin arka yüzü hemen dikkatimi çekti. Tam sayfa bir reklam vardı. Bu reklamda büyük puntolarla “Okur yazar olmadan hayatta olmaz” yazıyordu. Merak ettim detaylara baktım. Şöyle yazıyordu: “Görme, işitme ve ortopedik engelliler için ücretsiz, yatılı okuma yazma kursu başlıyor. Kursa katılanlardan ulaşım dahil tüm masrafları MEB tarafından karşılanacaktır.

Siz de çevrenizde ki veya ailenizde ki yetişkin engelli vatandaşlarımızın eğitimi için bize ulaşın hayatta kalmalarına birlikte destek olalım.

Ayrıntılı bilgi için: 0212 444 60 00”

Bu proje beni çok mutlu etti. Harika bir proje bu dedim kendi kendime ancak sponsorlar dikkatimi çekti. Medya ana sponsorları sadece : Atv, Sabah’ken; medya sponsorları Yeni şafak, Vakit, Star, Kanal 24’tü.”

Bildiğiniz üzere bu basın organları belli bir tarafın basın organları. Asıl sorunda burada çıkıyor.

Aslında ben her ne kadar cevabını biliyor olsam da birkaç sorum olacaktı…

1- Neden sadece bu basın organları destek veriyor?
2- Diğer basın organlarına bu konu hakkında bilgi verilmedi mi? Verildi ise kabul edilmedi mi?
3- Bu soruların cevabı her ne olursa olsun bu durum ayrımcılık değil mi?
4- Neden bu böyle olmak zorunda?

Bu soruların cevaplarını dediğim gibi ben biliyorum. Ve son söz olarak şunu söylüyorum: “Okur yazar olmadan hayatta olmaz ama yeter ki bir tarafın olsun!”

VOLKAN KAHYALAR

www.gizlibelgeler.azbuz.com
www.birmilyonkalem.com
www.blog.milliyet.com.tr
www.volkankahyalar.blogspot.com
www.ulusalgundem.net

7 Ağu 2010

Mucize çözüm: " Çok kısa bir sürede magazinden kurtulun!"

,
Burada tek suçlu olmasa bile en büyük suç basına aittir!

“Magazin’i halk talep ediyormuş!”

İyi de ortada ufak bir sorun mevcut “Basında ki sistemi sakin ola ki ticaret hayatına benzetmeyin!” Çünkü, ticarette arz eden mal, talep görmüyorsa çöker, iflas eder… Ancak basında durum biraz durum terstir… Şöyle ki: “Basın genelde talebi yaratır yani hep birlikte basın hareket ederse halkında talepleri buna göre değişkenlik gösterir.”

Bu durumu konumuz olan magazin üzerinden götürürsek eğer: “Basın, halka eğer her yaz bisiklet yarışını gösterirse şunlar gerçekleşir:

1- Bisiklet yarışlarının olduğu mekanlarda en ucuz ama en kaliteli denilebilecek turizm reklamları yapılmış olur.
2- Bunun yanında bisiklet sporu özendirilmiş olunur.
3- Kimse magazini konuşmaz.
4- Herkes bu magazin konusunu unutma boyutuna gelir ve bir daha da bu konu konuşulmaz.

Bu sadece ufak bir öneri…

Ancak, böyle bir başlangıç için halkın bunu talep ettiğine dair birkaç ufak hatırlatma yapması gerekebilir. Bunun için insanların biraz olsun örgütlü bir biçimde bu durumu istemediklerini belirtmeleri yeterlidir!

Yani, oturduğumuz yerden tek başımıza “e ne yapalım başka izleyecek bir şey yok ki!” bahanesinden kurtulmanın ufak bir yolu da bu şekildir…

VOLKAN KAHYALAR

biraz GDO biraz Kanserojen madde

,
Devlet, GDO’lu ürünlerin geçişine yine izin verdi…

Hem de 25 tane genetiği değiştirilmiş ürünlere izin verdi.

Ancak, bunun hakkında hiçbir açıklama yapmadı.

Yani, başından beri 70’i aşkın GDO’lu ürüne izin verip açıklama yapmadığı gibi…

Sonra Tarım ve Orman bakanlığından bir açıklama geldi…

“70’e aşkın kanserojen boyalı ürüne toplama kararı çıktı…” Diye

Sağlıkla sanki çok ilgileniyorlarmış gibi davranıp yaman çelişki içine düşmeleri ayrı bir konu… Ben ondan bahsetmeyeceğim…

Benim bahsedeceğim konu bambaşka…

Dikkat ettiyseniz 70 tane izine bir o kadar da yasak çıktı…

Yani, biraz zararlı biraz sağlıklı(!!)…

Yani , 12 Eylül’de eşit olsun diye (!!) sağdan ve soldan “biraz”cık adam asan zihniyetle aynı hareket yapıldı…

Yani, bu zihniyet şimdi hüngür hüngür ağlayıp 12 Eylülcüleri yargılamak için “Evet” diyin diyorsa…

“Yemezler!” neden mi?

Çünkü dediğim gibi zihniyet aynı…

70’e 70…

Biraz GDO izni… Biraz Kanserojen boya yasağı…



VOLKAN KAHYALAR

Bu konu çok "YAŞ"

,
Bugünkü konum gerçekten çok önemli. Önemli çünkü, bugünkü konum; bu yazıyı yazdığım anda devam eden “YAŞ toplantısı”

Bu konu adı üzerinde çok “yaş”

Neden mi?

Çünkü bu “yaş” toplantısında iktidar şunu açık ve net gösterdi: “Gerçek Atatürkçü askerler çeşitli iftiralarla, gerçeği yansıtmayan palavralarla operasyon düzenleyip görevden alınacak ve yerine kendi düşüncesinden geneli cemaatçi askerleri yerleştirecek”

Ki bunun yasal çerçevesinin hazırladıklarını “Anayasa taslağı” konusunu anlattığım, “işte bu yüzden Hayır!” yazımda belirtmiştim.

Amaç bellidir! Plan hazırdır!

Amaç TSK’yı tamamen pasivize edip ülkeyi böldürmektir!

Bunun için hukuki önemleri bu Anayasa taslağı ile yok etmeye çalışıyorlar!

TSK, iç tüzüğünde “hakkında tutuklama yada hüküm giydirilen kişiler terfi edilemez gerekirse TSK ile ilişkileri kesilir” tarzında bir ibaresi açık bir biçimde yazmaktadır. Bunun yazması TSK’nın prestiji ve güvenliği açısından gayet normaldir.

Asıl sorgulamamız gereken bu madde değil aksine TSK’ya mensup şahıslara atılan iftiralar ve bu iftiraların bir türlü ispat edilememesine rağmen tutukluluk hallerinin bir türlü geri çekilmemesidir!

Basın, halk, yetkililer asıl bu konu üzerinde yoğunlaşmalıdır!

Aksi taktirde iktidarın planına destek çıkmış olacak ve ülkenin bölünmesine katkı sağlayacaksınız!

Neden mi bunu diyorum?

Çünkü, plan tıkır tıkır işliyor… Atama yaşı yukarı çekilerek önlerine gelecek engelleri kaldırmaya çalışıyorlar!

Lütfen bu durumlara alet olmayalım ordumuza sonuna kadar destek çıkalım! Unutmayın her ne kadar geçmişte bazı yok sayılmayacak hatalar yapılmışsa da bugün onlar olmazsa biz olmayacağız!

Ordumuza hep destek! Tam destek! Onların ve bizim buna ihtiyacımız var!



VOLKAN KAHYALAR
 

1 Fikir Ver ! Görüş, Yorum, Anlayış farkı... Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger Templates