30 Eki 2011

Kapitalizm ve sosyal sorumluluk!

,
Pardon, neden para kazanma olgusunu elinin kiri gibi yapan yani paraya para demeyen şirketler, her hangi bir yardım konusunda (bahsi geçen yardımın konusu her ne olursa olsun) cep telefonlarınızdan “bilmem ne yazıp gönderin 5 tl bağışta bulunun” şeklinde sözde kampanyalar yapıyorlar?

Bu durum yardım elimize ihtiyaç duyan kişileri “kullanmak” anlamına gelmiyor mu?

Eğer bir şirket gerçekten yardım etmek istiyorsa en azından bir hafta, kazandığı ciroyu mağdur kişilere hibe edebilir. (Ki ancak birkaç firma bunu gerçekleştiriyor) Ancak bahsi geçen şirket bunun haricinde bir hareket yapıyorsa düpedüz vahşi kapitalizme hizmet ediyordur! Çünkü tahmin edebileceğiniz üzere vahşi kapitalizm, canlı cansız kimseyi tanımaz sadece ve sadece kendi cebini doldurmanın yollarını arar.

Ancak insanlık yardım etmek isterse doğal bir süreç olarak, kendi kullanmadıkları yahut alıp göndermek istediği yardımları kendi sorumlulukları olarak görüp ihtiyacı olan yerlere\yere gönderir. Dolayısıyla, hiçbir şirket, tüketiciden toplamış olduğu paraları yardıma ihtiyacı olanlara göndermediği yetmiyormiyormuş gibi; birde yardım için ayrıca para toplayıp: ”Bakın biz yardım ediyoruz yardıma ihtiyacı olanlara” demek gibi bir lükse sahip değildir.

Ancak, bunlara rağmen derse düpedüz “yalan” söylemiş olur. Ki zaten bunu sürekli yapıyorlar.

Bu sebeple, o şirketlere kelimenin tam anlamıyla “Siz ahlaksızsınız!” demek çok doğru bir tespit olur.

Ancak tam anlamıyla bu tanımlamayı hak etmeleri için başka sebeplerde mevcut elbette: “Mesela, zaten onların aç gözlülüğü yüzünden resmen köle durumuna düşen insanların mağdur durumlarında dahi bu vahşi şirketler tarafından bir reklam aracı olarak görmeleri durumu gibi.”

Bu durumlara şaşırmamak gerek aslında çünkü, sosyal sorumluluk projeleri, vahşi kapitalizme hizmet eden şirketler, bahsi geçen kapitalizmden canı yanan kişilerin, isyan etmesini önlemek amacıyla, daha doğrusu bir “havucun” gerekli olmasıyla, ortaya çıkmıştır.. Malum isyan edenler, bu şirketlerin bizzat aç bıraktığı kendi “tüketicileridir”. Dolayısıyla her hangi bir isyanda şirketlerin ceplerinde ki paralarda fazlaca azalma olacaktır.

İşte tüm bu sebeplerden dolayı Hiçbir sosyal sorumluluk projesi Hiçbir şekilhde samimi değildir!

Aksine yalancıdır!

Bu durumu engellemek için ise: Başlangıçta bahsettiğim gibi, sistem gereği zaten yeterince para kazandırdığımız şirketlerin yardım kampanyalarını samimi bulmayarak bu kampanyalara katılımamak ve bu şirketlerin, kendi başlarına karşılıksız yardım göndermeleri için baskı oluşturmak; sistem çarkının “ters” işlemesi için yeterli olacaktır.

VOLKAN KAHYALAR

10 Eki 2011

Direniş ve Zafer !

,

Halkın bir kısmında “mitinglerin sürekli olduğu ancak bundan bir kazanım elde edilemediğine” yönelik bazı inançlar var. Hatta dediklerine göre bu inançları sebebiyle hiçbir mitinge katılmıyorlarmış. Bu tespit, kısmen doğru olmakla beraber yanlış yönleri daha ağır basmaktadır.
İşin aslına bakarsak eğer; tek başına mitingler hiçbir şeyi çözemez. Çünkü bu bahsi geçen mitinglerde hep bir ağızdan aynı şeyleri söylemekten başka hiçbir şey ortaya çıkmaz.
Ancak buna rağmen mitingler, düşüncesi her ne olursa olsun bir güç gösterisidir. Ve mitingler, oradaki kitlenin bu gücü örgütlenme ile yaptığının açık bir biçimde gösterir.
Ancak tüm bunlar hakları elde etmek için yeterli değildir. Yeterli olsaydı her mitingde bir hak kazanılmış olurdu. İşte buraya kadar başlangıçta bahsini ettiğim düşüncede ki halk haklıdır.
Ancak…
Bu durum mitinglere gitmeyerek haklarımızı elde edeceğimiz anlamına gelmemektedir.
Eğer bu düşüncedekiler haklı olsaydı kapitalizm ve Emperyalizm çoktan yüzlerce kere yenilmiş olurdu. Ama bildiğiniz üzere bu iş bu kadar kolay değil. Yinede bu zorluğa rağmen, Yunanistan’da İtalya’da İrlanda’da İngiltere’de İspanya’da yani tüm Avrupa’da; Şili’de, Meksika’da, Amerika’da yani Güney ve Kuzey Amerika kıtasında; Fas’ta, Tunus’ta, Mısır’da yani Afrika’da; Son olarak da emperyalizmin kalesi olan İsrail’de zaferler kazanılıyor. Direnişler sergileniyor. Hükümetler ve dolayısıyla devletler bu kitlelerden korkup halkların istemediği attıkları adımları “geri çekiyorlar.”
İşte tüm bu örnekler her gün yaşanan kitlesel eylemleri yani mitinglerin olumlu sonuçlar verdiğinin göstergesidir.
Ancak kitlesel eyleme geçmeden önce, başta işçi hakları olmak üzere tüm hakları elde etmek üzere elimizde var olan (yani kapitalizm ve emperyalizmin elimizden almadığı az sayıda ki) haklarımızı “hukuk bazında koruyup” daha fazla hak elde edebiliriz.
Ancak bu iki durum için kesinlikle ve kesinlikle hukuk yeterli bir biçimde çalışması gerekmektedir. Eğer hukuk görevini yerine getirmiyor ise bu takdirde halk kendi için olmasa bile “gelecek için” görevi olan haklarını “zor kullanarak” alacaktır, almalıdır.
Nitekim bunun örneklerini iş kanununda yer alan ve üzerinde milyonlarca insanın kanının olduğu haklar dizesinde görebilmekteyiz.
Bu hakları elde eden ve sayıları milyonları bulan insanlar, kesinlikle birden bire bu sayıya ulaşmamışlardır. Kaldı ki hak aramada sayının hiçbir önemi yoktur. Eğer öyle olsaydı sayıları 150’yi geçmeyen kot taşlama işçileri, iş yerlerinde ki olumsuz çalışma koşullarını kaldırmak için sayıları binleri bulan şirketleri 2008 yılında yenemezlerdi. Ve ülkemizde kot taşlama işi devam ederdi. Ki bu ve bunun gibi zafer ile sonuçlanan örnekler Dünya tarihinde oldukça fazladır.
Sonuç olarak mitingler ve hukuk bir birini zincirleme tamamlayan olgulardır. Biri olmaz ise bir diğerinin olması düşünülemez. Her ikisi de bir birinin emniyet kilididir. Ve hak aramak isteniyorsa direnerek kazanılacaktır!
Tekrar etmek gerekirse eğer, kazanılan hakların tarihine baktığınızda hepsinin üstüne bulanmış olan kanları göreceksiniz!
….
VOLKAN KAHYALAR

4 Eki 2011

Bedensiz ruhlar

,

Eski hayat kadını Ayşe’yi herkes muhakkak duymuştur gazete köşelerinde şaklaban edasıyla gösterilen tıpkı o işçi direniş haberlerindeki gibi sadece 2 satırlık yazıyla. O iki satırlık “sözde” haberde “genel evler kaldırılsın” diye başlıklar atılırdı o “ahlaksız” basın tarafından.Ancak hiçbir zaman detay verilmezdi.
Aslında itiraf etmeliyim ki Ayşe’yi tanımadığım için mi yoksa saçma sapan düşüncelerim olduğu için mi bilmem, yine o bahsi geçen “ahlaksız” basın tarafından Ayşe’ye yüklenen sıfata bende katılıyordum o zamanlar. Ancak bu durum Ayşe’yi tanıyıncaya kadardı.
9 yaşında öz amcası tarafından tecavüze uğruyor. O koca eller onun bedenini sarıyor…
Sonra daha bunun badiresini atlatamadan evleniyor Ayşe. Gebe oluyor Antep’te. Ancak gebelik döneminde eşi dışarıdayken kaynından canı erik çektiği için bir ricada bulunmaya çalışıyor. Ancak kaynı onu duymuyor. Oda sesini duyurmak için kaynının yanına gidince kaynanası “sen nasıl gidersin bir erkeğin yanına” diyip saçından çekiyor ve bırakıyor ki… Ayşe merdivenlerden yuvarlanıyor ve çocuğunu düşürüyor.
Sonra Antep’ten kurtulmak için boşanıyor Ayşe. Bir avukatın yanında sekreterliği başlıyor. Orada sürekli dikkat çeken bir müşteri evlenme teklif ediyor. Ve kabul ediyor Ayşe. Bu evlilik kabulünden birkaç gün sonra adam onunla birlikte olmak istiyor. Ayşe başta itiraz ediyor ama sonra kabul etmek zorunda kalıyor. Ve birlikte oluyorlar.
İlişki sonrası Ayşe’ye Adam, 30 lira veriyor ve bu parayı yanında tut yoksa ben kaybederim diyor. Aradan yarım geçmiyor ki polis geliyor. Ve adam 30 lira’ya benimle oldu bu kadın diye onu fuhuş ile suçluyor. Direk tutuklanıyor Ayşe. O kadar durumu anlatmaya çalışsa da…
Ve hâkimin yanına çıkıyor. O benim “kocam” diyince Ayşe; hakim’de: “Artık müşterilerinize kocam mı diyorsunuz?” diyip hapse attırıyor onu.
Bir hafta kadar hapiste kaldıktan sonra Adam geliyor ve “bende seni arıyordum her yerde” diyor. “O halde hadi çıkalım” diyince Ayşe. Hemen Mersin’den demir kapılı ve yüksek duvarlı bir yere götürüyor adam onu. Arabayı çekiyor kenara ve birden Ayşe’ye dönüp: “Benimle birlikte olduğun gibi kimseyle birlikte olmayacağına söz ver.” Der. Ayşe ise şaşırıp:”Nasıl yani?” der. “Sen söz ver “der adam. “Peki söz” der Ayşe. “O halde şimdi kapıdan içeri gir” der adam. Ayşe’de oranın genel ev olduğunu bilmeden girer.
Adam onu genel eve satmıştır…
Artık Ayşe bir “mal” gibi oradan oraya sürüklenecektir. Ancak başlangıçta bu durumu kabul etmediği için 3 gün boyunca dayak yer Ayşe. Hem de hiç durmadan…
Sonra 7 şehir gezdi Ayşe…
Daha doğrusu yedi genel ev…
Hep evlenme hayalleri vardı Ayşe’nin. Çeyizini ise yatmak zorunda olduğu kişilerden aldığı bahşişle sağlıyordu.
Tam 7 kere kürtaj yaptırdı Ayşe.Babasının kim olduğunu bilmeden.
İlk kürtaj sonrası dinleneceğini zannediyordu. Ama gelmesine daha beş dakika olmamıştı ki, gelir gelmez yine ilişkiye zorladılar onu.
İlk ilişkide kendini sadece et olarak görmeye başlamıştı Ayşe. Ruhu vardı artık sadece Ayşe’nin…
Babası yaşındakiler onun etine bakıyorlardı. Bu onun içini acıtıyordu. Hem de ne acıtma…
Ama sonunda yarım gün genel ev kapandı ve orada bir düğün yaptı Ayşe. O bahşişlerden topladığı çeyiz ile…
Ve artık genel ev yoktu hayatında. Ama mutluluk uzun sürmedi. 2 ay sonra o yılların haber sunucusu Reha Muhtar’a çıktı Ayşe. Eşinden şiddet gördüğünü söyledi.
O adamdan boşandı Ayşe…
Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sigortasında bile ne iş ile uğraştığı yazıyordu.
Ne yapacaktı peki şimdi Ayşe? Ne iş yapabilirdi ki, bunca zaman bedeni satılan Ayşe?

Bu anlattıklarım bir film değil gerçek bir hayatın, Ayşe’nin hayatının kesitleri…
1001 Belgesel film festivalinde “Bedensiz Ruhlar” adlı belgeselde anlattı bunların hepsini Ayşe… Ve film gösterilirken Ayşe oradaydı. Gözlerinde yaş kalmadı izlerken. Salonu terk etmek zorunda kaldı. Ama tekrar geldi ve izlemeye çalıştı, olmadı… Göz pınarları yok oldu resmen… Kurudu hepsi…
Kadınlarımız bu “kapitalist” Dünya’da eziliyorlar. Bir “et”miş gibi davranılıyorlar. Sadece bir “kağıt parçası” uğruna.
İşte bu yüzden bu erkek hegolamanyasında “erkek olmaktan tiksiniyorum.” Böyle iğrenç bir ihtiyaç ile Dünyaya gelmek ne kadarda tiksindirici.
Aşağıdaki anket KAMER'in 'Alışmayacağız: Namus Adına İşlenen Cinayetler 2003 Raporu'nda yer aldı.

Anket KAMER adına Dicle Üniversitesi'nden Prof. Dr. Aytekin Sır ve ekibi tarafından yapıldı.

Ankette 'Namus nedir'' sorusuna çoktan aza doğru şu yanıtlar verildi:

'1-Karım, bacım, annem, ailem;

2-Kadınların iffeti;

3-Kadının cinselliği,bekareti;

4-Kadınların toplumsal kurallara itaatı;

5-Erkeğin şerefi haysiyeti;

6-Kadınların erkeklere itaatı;

7-Dinin emrettiği.


'Namussuzluğun ne olduğu'' sorusuna ise çoktan aza doğru şu karşılıklar
alındı:
1-Kadının bekaretini kaybetmesi;

2-Kadının açık gezmesi;

3-Erkeklerle konuşması;

4-Aşık olması;

5-Ailenin istemediği birisi ile evlenmek istemesi;

6-İzinsiz dışarı çıkması;

7-Zina yapması;

8-Dedikoduya sebep olacak davranışlar sergilemesi;

9-Dili uzun olması;

10- Kadının bekaretini kaybetmesi, zina yapması'
Bu rapor her ne kadar 2003’de yapılmış olsa da, 2011’de ki erkeklerin durumunu ne kadar iyi yansıtıyor değil mi? Yani değişen bir “hiç yok.”
O halde bu durumda Ayşe’nin “Peki bu durum nasıl çözülür?” sorusuna verdiği cevap durumun güzel bir özeti: “Aslında devlet ile çözülür bu durum. Ama çözmüyorlar. O halde “O… biz değiliz onlar…”
VOLKAN KAHYALAR
(*)Belgeseli izlemek isteyenler için bilgileri: Türkiye Turkey/ 2011/ 59’/ / 16:9 / Renkli Color/Türkçe Turkish / English Subtitled


Yönetmen / Director: Sabite Kaya
Görüntü Yönetmeni / Director of Photography: Serhat Dumlu, Sabite Kaya,Cevahir Şahin
Kurgu / Editing: Serhat Dumlu, Sabite Kaya,Cevahir Şahin
Ses / Sound: Serhat Dumlu,Sabite Kaya, Cevahir Şahin
Müzik / Music: Mustafa Biber
E-posta / E-mail: sabite70@hotmail.com

Filmimiz tüm bu bilgilerin ışığında, fuhuş sektörüne giriş sebebi her ne olursa olsun, yaptıkları işin ötesinde bir insan olarak yaşadıkları onca zorluğu ön araştırma ile belirlenmiş karakterlerin hayatlarına tanıklık edecektir. (http://www.1001belgesel.net/Film-detay.aspx?cid=241)
(**) Kadınlar hakkında yapılan eşitsizlikler ve hak ihlalleri o kadar çok ki bu anlattığım durum sadece bir tanesi. Uzatıp sizleri sıkmak istemedim. “Özür dilerim.”
 

1 Fikir Ver ! Görüş, Yorum, Anlayış farkı... Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger Templates